Thomas Bernhard: Sebep Kendimim! Videosu Üzerine - Muhsin Boz

 


 

Kim demiş, hatırlamıyorum: “Okunan her güzel kitap, okunmayan başka bir güzel kitap demektir.” Bu cümleyi ilk duyduğum zaman afallamış ve bir an için ne demek istendiğini tam anlamamıştım. Dünyada o kadar güzel kitap var ki, insan ömrü, hepsini okumaya yetmeyecektir. “Kitapları da dostlarını seçer gibi seçmeli kişi, öyle değil mi?” demiş usta yazar Ferit Edgü, Kitap, dostlar gibi seçilince, aslında yazar da seçilmiş oluyor. O halde şunu demekle pek haksız olmayız: “Dünyada okunmaya değer o kadar yazar var ki, insan ömrü hepsini okumaya /anlamaya yetmeyecektir.”

Sadede geleyim. Üyelerinin edebiyat derinliğinin iyi olduğu bir whatsapp grubunda, Thomas Bernhard ile 1986 yılında yapılan 44 dakikalık bir söyleşi paylaşıldı yakın zamanda: Sebep Kendimim! (Orijinal adı: Die Ursache bin ich selbst). Söyleşi, Madrid’de Krista Fleischmann'ın tarafından yapılmış. Çeviri Matthias Kyska’ a, redaksiyon Kerem Duymuş’a, düzenleme Ümid Gurbanov’a ait. Açıkçası söyleşinin etkisiyle bu yazıyı yazdım. Daha önce adını duyduğum bir yazar değildi. Hadi duymuş ve unutmuş olduğumu, kabul edeyim. Yazarın hiçbir kitabını okumamışım. Videoyu seyrettikten sonra özgeçmişini araştırdım. Avusturyalı bir yazar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alman edebiyatının en büyük yazarlarından kabul ediliyor. Eserlerinin çoğunda ülkesi Avusturya’ya karşı büyük bir öfke var. 1931- 1989 yılları arasında yaşamış. Yani hepi topu 58 yıllık bir ömür!

Söyleşi; insanların günlük hayatta kendisinden kaçmaları, görmezden gelmeleri serzenişi ile başlıyor ve “Sebep Kendimim!” diyor. Birbirine sarılmak varken, neden bu yabancılama, bu yabancılaşma?! Söyleşi boyunca, söylenenin, düşünülenin onayı, kabulü için,  “…değil mi?” pek çok kez kullanılmış. Artık hiçbir şeyin doğal olmadığı ama doğalmış gibi davranıldığı ve doğaya yapılan kıyımdan, yıkımdan söz edilmiş. Ülkesi Avusturya’nın kindar olduğunu ve bunun zemininde Katolikliğin yer aldığını dile getiriyor. Etkilendiğim yerleri mümkün olduğu kadar azaltarak yazmaya, paylaşmaya çalıştım.

 

·         Kimsenin görmediği içsel süreçler, edebiyat ile ilgili tek ilginç şeydir. Kimsenin görmediği şeyler yazmaya değerdir.

·         Biz kendimizi abartmaya öylesine kaptırırız ki sonradan bu abartmayı tek mantıklı gerçek olarak görürüz ve asıl gerçeği artık algılayamaz oluruz.

·         Kitaplarımın güzel tarafı bu, değil mi? Güzelliğin anlatılmaması. Sadece güzel şeyler anlatanların kitapları çirkin ve iğrençtir, değil mi?

·         Her türlü inanç gibi Katolik inanç da doğanın sahteleştirilmesidir.

·         Dünyayı döndüren şey, insanların kafasına indirilen darbedir.

·         İnsanların kocaman balyozları vardır, ancak bunu arkalarında gizlerler. Önden gülümserler, geride balyozları hazır bekler.

·         İnsanın hiçbir şey yapmama diye bir şeyi, aslında hiç bilmediğini kavrayamadılar. (Anne ve babası için söylemiş bunu)

·         Düşünce insanının hiçbir şey yapmaması olanaksızdır.

·         İnsanlar destek alınca, sadece tembel ve zayıf oluyorlar. Oysa kendi çabalarıyla yaptıklarında güçlü olurlar.

·         Çevrilmiş bir kitap, bir ceset gibidir.

·         İnsan neden çeviri ki? Kendi bir şey yazmalı, bu hizmet etmenin korkunç bir türü.

·         Abartma yeteneğimiz olmasaydı, korkunç, can sıkıcı bir yaşama mahkûm olurduk.

·         Kaçıklıktır bizi mutlu kılan.

·         Hatırlıyor musunuz? Brandenburg Konçertosu No:2. Nasıl bir şey biliyor musunuz? O zamana kadar olmuş her şeyi tamamıyla taşıyordu. Niye insanlara anlatamayız bunu. Aslında tam da bu yüzden yüksek sanattır o. Çünkü şu anda insanların yaptıkları, her şeyi her daim içerir. Lakin çoğu zaman görülmez.

·         … çünkü asıl en derin sanat, operadır.

·         … ilk sanat bir sesti. İnsanların hâlâ enstrümanları yoktu.

Söyleşi, birkaç mekânda yapılmış. Madrid’deki İspanya’nın en büyük boğa güreşi arenası (Plaza De Toros De Las Ventas)  ziyaret edilmiş. Thomas Bernhard, bir boğa güreşini sonuna kadar izler ve boğanın, güreşin sonunda mızraklarla öldürülüşünü seyreder. Seyrederken kullandığı cümleler: 

·         İnsan ne kadar zengin olursa, o kadar korkunç oluyor, bu her zaman böyleydi.

·         Bu insanın ana dürtüsü, değil mi? Her tabakada var, her insanda var: Öldürmek!

·         … uygar insanlık gizli bir şekilde yapar. Onlar da sürekli öldürüyorlar.

·         Ve her şey onurun adına değil mi? Boğa için böyle. Korkunç bir katliamda ölmek bir onur. 

Boğa güreşinin yapıldığı mekân terk edildikten sonra, doğanın yıkıma uğradığı yerlerde, sürüş halindeki bir arabadan… 

·         Giderek her şeyi reddetmeliyiz. Giderek her şeye karşı olmalıyız.

·         Eskiden vazgeçilmeli, eski yıkılmalı, yeniyi olası kılmak için. … bu yeninin ne olduğunu bilemesek de, bu süreç ne kadar acı verse de, bunun olması şart, bundan geri dönüş yok. Böyle düşündüğümüz zaman eski olan her şey doğal olarak bize karşıdır, her şey bize karşıdır. Eskinin yerine istek duyduğumuz yeniyi koyma düşüncemizde, eskiyi ortadan kaldırırken, bize hiçbir şey engel olmamalı. Her şeyden vazgeçmeliyiz, her şeyi itmeliyiz, sonunda her şeyi yok etmeliyiz.

·         Haris yıkıcılar iş başında, sorumsuz sömürücüler üstlerine sosyalizm kılıfını geçirmişler. Hükümet korkunç bir yıkım makinesini işletiyor, bu makinede benim sevdiğim her şey, her gün yok ediliyor. Kentlerimiz tanınmayacak halde, doğamız artık seyredilmeyecek durumda. En güzel şeyler yeni barbarların, iktidar ve para hırsının kurbanı oldu. Bir yerde büyük ve güzel bir ağaç varsa hemen kesiliyor. Nefis bir bina varsa hemen yıkılıyor. Vadiden akan güzel bir ırmak varsa, ırmak hemen yok ediliyor. Genel olarak tüm güzelliklere tekme atılıyor. Ve bunların hepsi akla gelebilecek en iğrenç sahtekârlıkla sosyalizm adına yapılıyor. Kültürle en ufak ilişkisi olan bir şey kuşkuyla karşılanıyor ve yok oluncaya kadar sorgulanıyor. 

 Videoyu izledikten sonra bu yazıyı yazdıran birkaç ayrıntı daha. Söyleşi boyunca Bernhard’ın gözlerindeki kızarıklık ve hüzün. Belli ki yaşamdan, yaşamaktan, bu dünya da var olmaktan acı duyuyor. Goethe, boşuna dememiş: “Dünya hassas kalpler için bir cehennem!”

Bernhard; ülkesine karşı büyük bir öfke ve kin duyuyor, diye Avusturyalılar üzülmüş, üzülüyor olabilirler. Ama zaten dünyanın hangi ülkesinde yaşasaydı, aynı öfkeyi, aynı kini duyacaktı. Mesele, uyruğu olduğu, yaşadığı ülke değil zannımca. Yukarda sıralananlara ek onlarca, yüzlerce neden!

 KAYNAK:

1-       Thomas Bernhard: Sebep Kendimim! (1986) / Video