Çeviri: Burak Bayülgen
Büyük kültür teorisyeni Stuart Hall, Frantz Fanon'un Yeryüzünün Lanetlileri kitabını, sömürge dünyasındaki özgürlük arzusunu özetlediği için 'sömürgesizleştirmenin kutsal kitabı' olarak adlandırmıştı (1). Fanon, dünya nüfusunun çoğunluğunun yaşamını sistematik olarak değersizleştirerek ırkçılığın kapitalist sınıflar için nasıl örgütleyici bir ilkeyi temsil ettiğini aydınlatmaktadır. 'Yüzyıllar boyu kapitalistler azgelişmiş dünyada gerçek savaş suçlularıymışçasına davrandılar'. ‘Kapitalizmin altın ve elmas rezervlerini artırarak zenginliğini ve gücünü oluşturan başlıca yöntemler sürgün, katliamlar, angarya ve kölelikti' diye yazmıştı (2).
Fanon'un kalkınmayı sömürgesizleştirmek isteyenler arasındaki popülaritesinin nedenlerinden biri de postkolonyal ülkelerin halihazırda gelişmiş ülkeleri takip etmeye çalışmak yerine kendi kalkınma yollarını oluşturmaları gerektiğini savunmasıydı. 'Üçüncü Dünya kendisini kendisinden önceki değerlere göre tanımlamakla yetinmemeli'. ‘Aksine az gelişmiş ülkeler kendi değerlerine, kendilerine özgü yöntem ve üsluplara odaklanmaya çalışmalıdır’ diye uyarmıştı.
Fanon yalnızca sömürgeciliğin yerli halklar üzerinde yarattığı korkuları açıklamakla kalmamış, hayati bir şekilde gerçek insani gelişmeyi, kökleri kapitalist vahşeti aşan, işçiler ve yoksul taşralıklardan oluşan kolektif bir emekçi sınıfının oluşturduğu bir süreç olarak tasavvur etmişti.
Ancak düşüncesinin bu iki unsuru olan sömürgeciliğin şiddetinin eleştirel tanımı ve buna karşı gerçek bir insani gelişme alternatifi, sömürgesizleştirme hareketinin etkin düşünürleri tarafından çoğu zaman birbirinden ayrıştırılmıştı. Bu da Fanon'un tehlikeli bir şekilde yanlış yorumlanmasını temsil edip onun sömürgesizleşmiş bir dünyayı ve onu inşa edebilecek toplumsal güçlere dair görüşünü gölgelemiştir.
‘Ufak belirti’
Kalkınma ve kalkınma çalışmalarını sömürgesizleştirme hareketi, özellikle kültürel ve postkolonyal çalışmalar olmak üzere önceki entelektüel hareketlerden beslenmektedir. [Bu hareket] yerel seslerin geçmişte ve bugün Kuzeyli güçler tarafından halen ötekileştirildiği şiddet içeren ideolojik süreçleri ortaya çıkarmaktadır. (Daha fakir ülkelerin daha zengin ülkeler gibi olmak ve kaynakları artırmak amacıyla halkı baskıladığı) ekonomik büyümeye dayalı telafi- kalkınma ideolojisini ve pratiğini sorgulayıp meydan okumaktadır. Üniversiteler ve diğer önemli kurumlardaki ırkçılığı ortaya çıkarıp buna karşı koymaktadır. Köleliğin yol açtığı hasarı telafi etmek için daha fazla tazminat talep etmektedir.
Fanon'un çalışmalarında tüm bu unsurlar ön plana çıksa da o bundan çok daha fazlasını yapmıştır. Ancak bazı etkin düşünürler Fanon'un sömürgeci kapitalizme yönelik eleştirisini överken, onun Marksist sosyalizmini küçümseyip yanlış yorumlamışlardır. Böylelikle Fanon'un niyetinin tek taraflı ve cansız bir portresini sunmuşlardır. Örneğin, Postkolonyalizm: Tarihsel Bir Giriş'te Robert Young, Fanon'un siyasetini şiddet dolu Maoizm'le eşleştirerek yanlış yorumlamakta ve postkolonyal sosyalist kalkınma görüşünü göz ardı etmektedir: ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin ve Fanon'un tutumunda dikkat çeken şey, bağımsızlığın ardından gelecek özgür toplumun nasıl olacağına dair ufak belirtilerle şiddetin erdemlerinin ve gerekliliğinin benimsenmesine dayanmasıdır’ (3).
Filistinli büyük aktivist-akademisyen Edward Said, Kültür ve Emperyalizm adlı eserinde, Fanon'un 'sömürgesiz … yeni bir siyasi düzen sürecine geçiş için bir reçete' sunmakta başarısız olduğunu iddia etmektedir (4).
Bu yazarlar Fanon'un sömürge eleştirisini sömürge karşıtı sosyalist kalkınmayı savunmasından ayırmakta neden bu kadar hızlı davranmaktadırlar? Cevap muhtemelen onların Fanon'dan daha muhafazakar oldukları gerçeğidir. Örneğin Said, (sosyalist olmayan) bir Filistin ulus inşası yönündeki geniş argümanının bir parçası olarak Fanon'dan beslenirken, Young öncelikle akademik amaçlarla yazmaktadır.
Aslında Fanon'un 'yeni hümanizm' savunuculuğu, sömürgesizleştirmenin tarihsel anına yönelik analizinin merkeziydi. Bu, (emekçi sınıf mücadelesiyle kapitalist sömürüye karşı savaşan, onu aşan ve en sonunda üretim araçlarına egemen olan) sosyalizmin derinden ve öteden beri süregelen geleneğini postırkçı, postataerkil, postyabancı bir dünyaya dair radikal ve son derece özgün bir vizyonla birleştirmektedir.
Fanon’un Yeni Hümanizmi
Frantz Fanon, ilk kez Fransızca olarak yayınlanan Yeryüzünün Lanetlileri'ni 1961'de lösemiyle boğuşurken zamana karşı yarışarak yazmıştı. Yayınlanmasından kısa bir süre sonra da trajik bir şekilde genç yaşta ölmüştü. Kitabı yazmadaki ivediliğin bir başka nedeni daha vardı. O da Fransız hükümetine karşı Cezayir devrimi zaferin kapısında beklemekteydi. Ancak Fanon büyük bir öngörüyle hem Cezayir halkını hem de yakında bağımsızlaşacak diğer sömürge halklarını potansiyel olarak bekleyen -Afrikalı da olsa başa geçecek yeni elitlerin doğuracağı- tehlikeleri görmüştü.
Fanon, Marx'tan ilham almaktaydı ama aynı zamanda Marksizmin Stalinizmin etkisi altında nasıl çıkmaza girdiğinin farkındaydı. Fransız Komünist Partisi’nin (FKP) Cezayir devrimine yaklaşımı devrimci komünizmden ziyade ulusal şovenizmdi. Devrimin büyük bir bölümünü bireysel teröristlerin eylemleri olarak nitelendirip Fransa başbakanı Guy Mollet'in 1956'da Cezayir'de hükümete 'özel yetkiler' veren yasa tasarısını desteklemişti. Bunlar arasında çok sayıda yedek kuvvetin göreve çağrılması ve Cezayir'de sivil özgürlüklerin askıya alınması da vardı. Daha genel olarak, birinci dünyadaki işçilerin mücadelelerine 'üçüncü dünya'da yeni ortaya çıkan emperyalizm karşıtı işçi hareketlerinden daha fazla ayrıcalık tanımaktaydı.
FKP’nin gerici Marksizminden ötürü, tıpkı kendinden önce gelen pek çok devrimci gibi, Fanon da Marksizmi uyarlamış yahut kendi deyimiyle “esnetmişti”. Yeryüzünün Lanetlileri’ni Cezayir’de kapitalist sömürgeciliğe bağlı istismar ve baskının durumunu, sosyalist devrimin olanaklarını ve bundan doğacak yeni hümanist gelişme türlerini ele almak için yazmıştı. Kitap dolaylı olarak Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin giderek muhafazakarlaşan askeri önderliği de dahil olmak üzere Fransız sömürge rejimine ve yeni oluşan postkolonyal Afrika elitlerine yönelik ikili bir eleştiriyi içermektedir.
Fanon'a göre -kitlelerin kitleler için yaptığı- devrimin üçlü bir rolü vardı: Kusursuz bir sömürgesizleştirme, milliyetçi elitlerin devrimi ele geçirme gayretine engel olmak ve tarihsel olarak kitlelerin özgün bir demoktratik gelişme biçimi oluşturabilecek kapasitelerini fark etmelerini sağlamak. Bu devrimci gücün de yeni bir hümanizmi ortaya çıkarmak için gerekli olan işbirlikçi ruhu serbest bırakacağını umuyordu. Bu olmadan sömürgesizleştirmenin, ‘eski sömürgeci güçlerin dağıttığı kar payını kabul etmekten bir hayli memnun, tüccar zihniyete sahip, açgözlü ve doyumsuz bir tür küçük sınıf" olarak tanımladığı yeni bir elit yönetime dönüşeceğini öngörmüştü. Bu hızla köşeyi dönen orta sınıf kendini büyük fikirlerden ya da yeniliklerden aciz görmektedir. Avrupa’daki ders kitaplarında okuduklarını hatırlamakta ve fark edilmeden Avrupa’nın kopyasına bile değil, ancak karikatürüne dönüşmektedir'.
Fanon'un taşrayı devrimci değişimin etkenleriyle özdeşleştirmesi Cezayir devrimi sırasında şekillenmişti. 1954'ten itibaren çok sayıda Cezayirli yoksul, sivillerin öldürülmesinin ve toplama kamplarında işkencenin adeta resmi politika olduğu Fransız yerleşimci-sömürgeci devletine karşı çıkmış ve kahramanca savaşırken ağır kayıplar vermişti. 1957'nin sonlarında Fransız ordusu, İtalyan film yapımcısı Gillo Pontecorvo'nun Cezayir Bağımsızlık Savaşı (1966) filminde anlatılan şehir savaşında Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni mağlup etmişti.
Illinois Üniversitesi’nde profesör olan Lou Turner, Fanon'un "taşraya dönüşünü" (5), Cezayir devrimindeki kentli işçi sınıfı kesimlerinin yenilgisi bağlamında tartışmaktadır. Fanon kısmen taşra devrimini savunduğundan ötürü Robert Young gibi yazarlar tarafından -son derece yanlış bir yorum olarak- Maoizm ile ilişkilendirilmiştir.
Tam da Mao'nun kanlı büyük atılımının Çin'den çıkmaya başladığı haberleri duyulmaya başladığı sırada Lanetliler'i yazmış ve çoğu Maoist tarzı politikaları sarsıcı bir şekilde eleştirmişti. 'Arayı kapatma düşüncesinin insanı merhametsizleştirmek, onu kendisinden ve iç bilincinden koparmak, kırmak, öldürmek için bir bahane olarak kullanılmaması gerektiği' yönündeki argümanının Mao rejimine olduğu kadar, Ulusal Kurtuluş Cephesi de dahil olmak üzere giderek muhafazakarlaşan Arap Milliyetçisi elitlere de karşı olduğu yorumu yapılabilir.
Aslında Mao ile ilişkiler kuran, Cemal Abdünnâsır’ın Mısır'ı gibi Arap Milliyetçisi ve işçi sınıfı karşıtı rejimler aracılığıyla Çin Halk Cumhuriyeti’nden silah alanlar Fanon değil, Ulusal Kurtuluş Cephesi liderleriydi. Fanon'un taşralıları kitlesel bir devrimci özne olarak savunması, onları devrimciler olarak değil de devrimci gerilla ordusunun destekçileri olarak gören Mao savunuculuğundan niteliksel olarak farklıydı. Üstelik Fanon, Mao'nun aksine Cezayir taşralıları ile batılı işçiler arasındaki bir ittifakı savunmuştu.
Geçmişte ve günümüzdeki pek çok devrimcinin aksine, Fanon'unki erkek egemenliğine dayalı bir toplumsal değişim vizyonu değildi. Cezayirli kadınların “iki sömürgecilikle”; Müslüman ve Batılı ataerkillik ile savaştığını, ayrıca kadınlara anayasanın maddelerinde değil, günlük yaşamda, fabrikada, okulda, mecliste de erkeklerle eşit önem verilmesi gerektiğini savunmuştu.
Yoksul Adına ve Yoksul Tarafından
Bu özgürlükçü dinamiğin bir kısmı tepeden inme Arap ve Afrika sosyalizmi ve milliyetçiliğinden tamamen farklı bir kalkınma biçimi olacaktı. 'Ulusal hükümet ulusal olmak istiyorsa, halk adına ve halk tarafından, yoksul adına ve yoksullar tarafından yönetilmelidir.' Kaynakların kamulaştırılması o zamanki Sovyet bloğunda ve yeni, bağımsız Afrika devletlerindeki gibi 'katı devlet kontrolüne dönüşmemelidir'. Aksine, 'hizmet sektörünü kamulaştırmak, alım satım için kooperatiflerin demokratik bir şekilde örgütlenmesi demektir. Bu da, kitleleri kamu işlerinin yönetimine dahil ederek kooperatiflerin özerkleştirilmesi anlamına gelmektedir.' Ancak bu daha başlangıçtır. 'İnsanın en değerli varlık olduğu ilkesine dayanan, tamamen halka adanmış sosyalist bir rejim tercihi, hızla ve uyum içinde ilerlememize olanak tanıyacak ve sonuçta siyasi ve ekonomik güç dizginlerini elinde tutan ayrıcalıklı bir azınlığın ulusun bir bütün olduğunu yok sayarak toplumun karikatürüne dönüşme olasılığını ortadan kaldıracaktır’.
Fanon, post-Nazi Almanyası'nın Nazi soykırımı için nasıl özür dilemeye devam ettiğini ve İsrail'e büyük miktarda tazminatlar ödemeyi kabul ettiğini belirtmişti. [Sömürgeci ülkelerin] eski sömürge ülkelerden postkolonyal ülkelere dek neden oldukları hasarı telafi etmeye başlamak için yardım yerine, benzer bir tazminat ödemesini savunmuştu.
Fanon, Maoizm'den farklı olarak Avrupa işçi sınıfları için kilit rol oynayan bir emekçi sınıfı sosyalist enternasyonalizminden bahsetmişti. ‘İnsanı bütünüyle dünyaya yeniden kazandırmaktan oluşan bu muazzam görev, sık sık sömürgecilik konusunda ortak atalarımızın gerisinde kaldıklarını itiraf etmeyi başaracak olan Avrupalı kitlelerin can alıcı yardımıyla başarılacaktır. Bunun için Avrupalı kitlelerin öncelikle uyanmaya karar vermesi, kafa yorması ve sorumsuz Uyuyan Güzel oyununu bırakması gerekmektedir'.
Fanon'un yeni hümanist kalkınması, özel mülkiyete veya devlet yönetimine dayalı bir ekonomiden ziyade, özerk, işbirlikçi bir ekonomi anlayışına dayanmaktaydı. [Bu kalkınma] ırkçılığın, ataerkilliğin ve kapitalist sömürünün yüklerinden arınmış insan ilişkilerinin geleceğine bakmaktaydı. Ancak böyle bir toplumun ortaya çıkması için hem sömürge yönetimini ortadan kaldıracak hem de yeni bir hümanist kalkınma konusunu hayata geçirecek kadar güçlü bir kitle devrimini savunmaktaydı.
Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri’ni Cezayir devriminin kaderinin de diğer sömürgesizleştirilmiş Afrika toplumları gibi olacağına dair bir uyarı olarak yazmıştı. Hakikaten de postkolonyal elitlerin dar siyasi vizyonu hakkındaki uyarıları fazlasıyla doğrulanmıştı. Mart 1962'de bağımsızlığın ardından Fransız yerleşimciler çiftliklerini ve fabrikalarını terk ederek Cezayir'den kaçmışlar, işçiler üç yıl boyunca bu kentsel fabrika ve çiftliklerin çoğunu yönetmişlerdi. Haziran 1965'te Houari Boumédiène yönetimindeki Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin muhafazakar askeri kanadı sosyalist ekonomik dönüşüm girişimlerini sonlandırarak bir darbe yapmıştı.
Bugün kalkınmaya ve kalkınmayı sömürgesizleştirmeye yönelik artan ilgi ve çabalar günümüzde büyük adaletsizliklerin nasıl kapitalizmin derin tarihine dayandığının giderek fark edildiği daha adil bir dünya için büyüyen bir hareketi yansıtmaktadır. Frantz Fanon bu harekette adı geçen en önemli isimlerden biri olsa da, onun kapitalist sömürgeciliğe yönelik eleştirisinin -işçilerin ve taşralıların kapitalist sömürüye karşı toplu eylemine dayalı bir vizyon ve demoktratikleşme stratejisi olduğu- yeni bir insani gelişme biçimini savunmasının önemli bir parçası olduğunu vurgulamak önemlidir. Aksi takdirde ırkçılığı, ataerkilliği ve sınıf sömürüsünü tarihin kalıntıları haline getirmek için gereken dönüştürücü toplumsal mücadele türlerini baltalama riskiyle karşı karşıya kalırız.
(1) Homi Bhabha, Frantz Fanon: Black Skin, White Masks (önsöz) çev. Richard Philcox, Grove Press, New York, 2008.
(2) Frantz Fanon, The Wretched of the Earth çev. Richard Philcox, Grove Press, New York, 2004.
(3) Robert Young, Postcolonialism: An Historical Introduction, John Wiley & Sons, New York, 2016.
(4) Edward Said, Culture and imperialism, Vintage, London, 2012.
(5) Lou Turner, ‘Fanon and the FLN: Dialectics of organization and the Algerian revolution’, Nigel C. Gibson (ed.), Rethinking Fanon: The Continuing Dialogue, Humanity Books, Amherst, 1999.